Parası çok, aklı az
[D] Fazla aklı yok ama zengin.
Parasız tellâl
[D] Hemen korkuya kapılıp ortalığı telâşa veren. Bulduğu bir şeyin gizliliğini düşünmeden, görüp bildiği herkese anlatan.
Parayı veren düdüğü çalar
[A] Toplumumuzda para en etkili silâhlardan bir tanesini oluşturur. Bunun için isteklerimizin pek çoğunu para sayesinde elde edebiliriz.
Parmağı ağzında kalmak
[D] Çok şaşırmak, hayret içinde kalmak. Şaşakalmak.
Parmağına dolamak
[D] Bir konu üzerinde çok durmak; onu, boyuna ortaya koyup eleştirmek.
Parmağında oynatmak
[D] Bir kimseye her istediğini yaptırmak.
Parmağını basmak
[D] - rıp kâğıt üstüne basmak sureti ile imza atmak. O işi kollayıp kovalamak, dikkatleri çekmek.
Parmağını her işe sokmak
[D] Her işe karışmak. Bilsin bilmesin her işe karışmak.
Parmak hesabı
[D] Parmakları ile sayılarak yapılan hesap.
Parmak ısırmak
[D] Şaşırmak. Şaşırıp kalmak. Hayranlıktan şaşırıp kalmak.
Parmak kadar
[D] Çok küçük, küçük çocuk.
Parmakla gösterilmek
[D] Ünlü olmak. Eşi benzeri bulunmamak.
Parmaklarını yemek
[D] (Yenen şeyin) Çok güzel ve lezzetli gelmek.
Parsayı toplamak
[D] Harcanan bir emeğin karşılığını almak, hak edileni almak.
Partiyi vurmak
[D] Çok kıymetli bir kazancı küçük bir iş, emek karşılığı sağlamak, temin etmek.
Pasaportunu vermek
[D] Bir işden atmak, kovmak.
Pastırma yazı
[D] Sonbaharın sonundaki sıcak günler, sıcak havalar.
Pastırmasını çıkarmak
[D] İyice dövmek. İyice yormak. Fazlaca sıkıştırmak, yormak.
Paşa paşa
[D] Efendi bir tavırla. Takdir edilen bir tutumda. Centilmence. Efendice.
Patırdı çıkarmak
[D] Kargaşa, gürültü çıkarmak.