Fasulye gibi nimetten sayılmak
[D] Kendini değerli bulmak, göstermek.
Göz görür, gönül çeker
[A] Kişi görüp incelediği şeylere karşı istek duyar. Bilmediği görmediği şeyleri istemez, arzu etmez.
Gürültü istemeyen bakırcı dükkânına girmez
[A] Huzur ve rahatlık isteyen kimseler gürültülü işlere girmemelidir. Huzur isteyen kimseler içinde huzursuzluk olan işleri bilip, onlara girmemelidirler.
Her kafadan bir ses
[D] Bir konu üzerinde konuşanların hepsi ayrı ayrı şeyler söylüyorlar. Bunları birleştirip konunun çözülmesi mümkün değil. Herkes ayrı şeyler söylüyor.
Kabuğuna çekilmek
[D] Etrafı ile ilgisini kesip kendi hâlinde bulunmak. Kimse ile görüşmemek.
Kaş yapayım derken göz çıkarmak
[D] Küçük bir işi düzelteceğim derken daha büyük bir zarara sebep olmak.
Seyrek git dostuna, kalksın ayak üstüne
[A] Dost da olsa karşısındakini sıkmak doğru değildir. Kişiye en çok dostu katlanır. Ama günün birinde o da katlanamaz hâle gelir. Bunun için dost da olsa seyrek gitmeli sevgi ve itibar görmelidir.
Tamtakır kuru bakır
[D] İçi bomboş, boşaltılmış. Cebinde parası yok, züğürt.
Yeldim yeldim, yele verdim; ekmeğimi sele verdim
[D] Çalışmam, uğraşmalarım boşa gitti. Çalışmamın sonu olan emeklerim işe yaramadı.
Yüreği kabarmak
[D] İçine sıkıntı çökmek, karamsarlık duymak.