Ödü patlamak
[D] Çok korkmak, ummadığı anda gelen bir etkiyle çok korkmak.
Ödünç; güle güle gelir, ağlaya ağlaya gider
[A] Ödünç verilirken veren de alan da güler yüzlüdür mutludur. Ödünç alınan geri verilirken ise durum değişiktir. Alınan eşya eskimiş, en azından yıpranmıştır. Malın sahibi yeni malını yıpranmış olarak alırken güler yüzlü değildir. Para veren kimse de parasını zamanında alamazsa tarafların arası çok çabuk bozulur.
Ödünç yiyen kesesinden yer
[A] Borç alan kimse bunu başkasının değil kendi parası imiş gibi kullanmalıdır. Başkasından alsa da nasıl olsa günü geldiğinde kendisi ödeyecektir. Kendisinin parası, malı gibi davranmalıdır.
Öfke baldan tatlıdır
[A] İnsan sinirlendiği zaman | bağırır çağırır, rahatlar. Bu bağırmalar bazen zevk bile verir. Ancak bunu alışkanlık hâline getirmemek lâzımdır.
Öfkeyle kalkan zararla oturur
[A] Aniden öfkelenen parlayan kişiler duygularının tesirindeki kişilerdir. Doğru düşünemezler, doğru karar veremezler. Yaptıklarında büyük hatalar olur, kırıcı olurlar. Davranışlarının sonuçları da belli olmaz. Bütün bu olumsuz davranışların zararlı sonuçlarını kişi kendisi görür. Zararı kendinedir.
Öfkeden ateş püskürmek
[D] Çok öfkelenmek. Öfkeden gözünün beyazı kırmızılaşmak.
Öksüz babası
[D] Fukara babası. Fakirleri düşkünleri koruyup kollayan kimse.
Öksüz sevindiren
[D] Hediye olarak verilen, değeri az gösterişi fazla, cicili bicili hediyelik eşya.
Öksüz çocuk göbeğini kendisi keser
[A] Bir koruyanı, kollayanı bulunmayan kimsesizler her işlerini hiç kimseden yardım almadan yapmak, başarmak zorundadırlar.
Öküz altında buzağı arar
[D] Olmayacak bahaneler bularak işini yaptırma çabası içinde olmak. Olmayacak bahaneler icat ederek birine suç yüklemeye çalışmak/
Öküz öldü, ortaklık ayrıldı
[D] Aralarında bulunan yakınlığı oluşturan nedenler ortadan kalktığı için yakınlığın yok olması, ortadan kalkması. (Anlamında söylenir)
Öküze boynuzu yük değil
[A] Meşgul olduğu iş, bakmakta olduğu yakınları, (anası babası, evlâtları, karısı) kişiye yük olmaz. Onları yaşamının bir parçası olarak kabul eder.
Öl dediğin yerde ölmek, kal dediğin yerde kalmak
[D] Buyruğundan, sözünden kesinlikle çıkmamak.
Ölçü almak
[D] Ölçmek. Boyutlarını tesbit etmek.
Ölçüp biçmek
[D] Nasıl yapsam, neleri göz önüne alsam diyerek düşünmek, uygun kararı vermeye çalışmak.
Ölçüyü kaçırmak
[D] Yemede, içmede, davranışlarda aşırılığa gitmek.
Öl benim için öleyim senin için
[Ö] Benim için önce sen bir fedakârlık yap. Bundan sonra ben senin için daha büyük fedakârlıkları severek yaparım.
Öldürseler kanı akmaz
[D] Çok inatçı olmak. İstediğini mutlak kabul ettirmek.
Ölecek ile olacağa çare olmaz
[A] - yazısı dediğimiz, hayatımızın Tanrı tarafından tesbit edilen çizgisini değiştirmeye imkân yoktur. Elimizde olmayan nedenlerle uğradığımız kötü olaylara fazlaca üzülmemek gerekir.
Ölenle birlikte ölünmez
[A] Ölüm Tanrı emridir. Bir gün herkesin başına gelecektir. Ölen bir kimsenin ardından çok uzun zaman yas tutmak da hiçbir zaman onu geriye getirmeyecektir. Bu durumu bilerek ölen kimsenin ardından buna göre davranmalıyız.