Gönül hoşluğu
[D] Kendi rızası ile. Bir zorlama olmadan. İsteyerek, arzu ederek.
Gönül kaptırmak
[D] Âşık olmak. Sevdalanmak. Tutulmak.
Gönül kimi severse güzel odur
[A] Güzellik kişilere göre değişir. Bir kimsenin güzel bulduğunu diğeri güzel bulmayabilir. Bunun içindir ki kişi, kimi çok severse güzel de onun için odur.
Gönül kocamaz
[A] insanların vücudu, yaşı ilerledikçe fonksiyonlarını azaltmaya hatta yitirmeye başlar, ihtiyarlık bunun sonucudur. İhtiyarlıkta da bu kayıplar devam eder. Ancak gönül böyle değildir. O hiçbir zaman ihtiyarlamaz. Çok kere yirmisinde istediklerini ellisinde de ister. Kişi mantığını kaybetmezse gönlünün istediklerini ölçü içinde gerçekleştirir. Mantığını kaybetmişse toplumda gülünç olur. (Yetmişinde bir kimsenin on sekizinde bir kimse ile evlenmesi vb.)
Gönül okşamak
[D] Güzel sözler söyleyerek, iyi davranışlarda bulunarak bir kimseyi sevindirmek, mutlu etmek.
Gönülden kopmak
[D] - Bir kişiye isteyerek, bilerek bir iyilik yapmak, bir şey vermek, hediye etmek. Çıkar düşünmeden yardım etmek.
Gönülden gönüle yol vardır
[A] Birbirini seven kimseler her zaman bu sevgiyi içlerinde duyarlar. Birbirini düşünürler. Sevgilerinin bitmemesi için ne lazımsa yaparlar. Her zaman hatırda tutulan bir sevgi ile bağlı bulunan kimseler birbirini unutmaz ve bir sevgi çemberi içinde yaşarlar.
Gönülsüz davara giden köpekten hayır gelmez
[A] Verilen ödevi büyük bir içtenlikle yapmayan, işine sarılmayan kişiden de yaptığı işden de fayda beklememelidir.
Gönülsüz yenen aş, ya karın ağrıtır ya baş
[A] Kişiye istemediği işler yaptırılmak istenirse, o işden fayda sağlamak mümkün olmaz. Ayrıca zararı da dokunabilir.
Görelim ayine-i devran ne gösterir
[G.S] Olaylar nasıl sonuç verecek bekleyip görelim. Bu dünyada, bu zamanda olayların nasıl sonuç vereceğini bekleyip görelim.
Görmemiş görmüş, bayılmış ölmüş
[A] Toplum kurallarını bilmeyen, aç gözlü kimseler bir gün hayal bile etmedikleri bir varlık ile karşılaşırlarsa ne yapacaklarını bilmez, şaşkın hâle gelirler.
Görücüye çıkmak
[D] Evlenme çağına gelmiş kızın kendisini görmeye gelenlere görünmek için onların oturduğu odaya girmesi.
Görünen köy kılavuz istemez
[A] Bütün yönleri ile belli olan bir olayda gerçek şudur diye açıklamak gereksiz olur. Diğer kişilerin de yardım etmesine gerek yoktur.
Gövde gösterisi
[D] Kalabalık bir insan topluluğu ile yapılan, güç göstermeyi amaçlayan toplu hareket.
Göz aşinalığı
[D] Uzaktan görme nedeniyle oluşan tanışıklık. Sık sık görülen kimselerde oluşan tanıma durumu.
Göz atmak
[D] Şöyle bir bakmak. Kısa bir bakış. Üzerinde fazla durmadan şöylece bakmak.
Göz aydına gitmek
[D] Bir mutlu olayı kutlamak için kutlamaya gitmek. Sevindirici bir durumu kutlamaya gitmek.
Göz boyamak
[D] İyi olmayan bir şeyi iyi gibi göstererek kazandırmak. Karşısındakini kandırmak.
Göz dikmek
[D] Beğenilen bir şeyi ele geçirmek istemek. Elde etmek.
Göz etmek
[D] Göz ile işaret vermek. Dileğini işaret ile kabaca anlatmak.