Yüzü gözü açılmak
[D] Etrafındakilere yakın ilişkiler içine girmek. Cinsel yönden bilgi edinmek.
Yüzünden düşen bin parça olmak
[D] Canının sıkkınlığı yüzünün şeklinden belli olmak. Öfkeli olmak, surat asmak.
Yüzü güzel olanın huyu da güzel olur
[A] İnsanın iyiliği yüzünden belli olur. İçinde iyilikler taşıyan kimsenin yüzü güleç ve nurlu görünür. İçinde kötülükler saklayan kimselerin ise ne kadar güzelleştirmeye çalışsalar da yüzlerinde kin ve nefretlerini görmek mümkündür.
Yüz yüzden utanır
[A] İşlerimizi bizzat karşımızdakilere söyleyerek haletmek iyi sonuçlar doğurur. Aradaki boş sözler ve hareketler kalkar. Karşı karşıya gelen kimseler birbirini anlar ve kolay anlaşırlar.
Yüzü kasap süngeri ile silinmiş
[D] Utanması, sıkılması yok. Yüzsüz. Her şeyi kolayca utanmadan yapıveren.
Yüzsuyu dökmek
[D] Kendisini küçük düşürücü davranışlarda, yalvarmalarda, ricalarda bulunmak.
Yüzünden okumak
[D] Yüzünün ifadesinden nasıl olduğunu anlamak.
Yüzüne bakılır
[D] Güzelce. Oldukça güzel.
Yüzüne gözüne bulaştırmak
[D] Kendisine verilen bir işi başaramamak. İyi sonuç beklenirken işini kötü sonuçlandırmak.
Yüzüne kan gelmek
[D] Sağlığı düzelmek. Solgun rengi gidip sağlıklı bir yüze kavuşmak.
Yüzüne tükürseler yağmur yağıyor sanmak
[D] Terbiyesiz, haysiyetsiz, arsız.
Yüzüne vurmak
[D] Suçlarını bizzat kendisine karşı söylemek.
Yüzünü ağartmak
[D] Bir kimsenin, yakınının şerefini yükseltecek işler yapmak. Övgüye değer iş yapmak.
Yüzünü ekşitmek
[D] Yüzünde yapılan işden memnun olmayan bir ifade belirtmek. Yüzünü memnuniyetsizce buruşturmak.
Yüzünü gören cennetlik olmak
[D] Uzun zamandır ortalarda olmamak, görünmemek.
Yüzünü kara çıkarmamak
[D] Kendinden ne bekleniyorsa hepsini yaparak yakınlarını utandırmamak.
Yüzünün derisi kalın
[D] Her şeyden kolay kolay etkilenmeyen, utanmaz, arlanmaz, yüzsüz.
Yüzü sirke satmak
[D] Surat asmak. Yüzünden memnun olmadığı belli olmak.
Yüzü soğuk
[D] Sevimsiz. Ürkütücü. Kendisinden hoşlanılmayan.
Yüzü tutmamak
[D] Bir şeyi yapmaktan, istemekten, söylemekten sıkıldığı için çekinmek.