Yük olmak
[D] Zahmet verir olmak. Eziyet vermek. Katılması gerekli masrafını başkasına çektirmek, ödetmek.
Yüksek dağın başı dumanlı olur
[A] Büyük ve önemli işleri yapanlar, devamlı olarak yaptıkları işin sıkıntısı içinde olurlar.
Yüksekten atmak
[D] Gücü yetmeyeceği şeyleri yapabilirmiş gibi göstermek, söylemek.
Yüksekten bakmak
[D] Etrafında olanları küçük görmek. Kendini üstün görmek.
Yüksekten uçmak
[D] Gerçekleşmesi kolay mümkün olmayacak şeyleri istemek.
Yükte hafif pahada ağır
[D] Taşınması kolay, kendisi kıymetti eşya.
Yükünü tutmak
[D] Çok para ve mal sahibi olmak.
Yüreği ağzına gelmek
[D] Çok korkmak. Anîden korkmak.
Yüreği cız etmek
[D] İçi sızlamak. Çok çok acımak.
Yüreği çarpmak
[D] Merak, heyecan sebebi ile yüreği hızlı hızlı atmak, fazla atmak.
Yüreği hoplamak
[D] Anîden korkup heyecanlanmak.
Yüreği kalkmak
[D] Heyecanlanmak. İğrenmek. Yüreği çarpmak.
Yüreği kabarmak
[D] İçine sıkıntı çökmek, karamsarlık duymak.
Yüreği yaralı
[D] Büyük üzüntü içinde, acı içinde.
Yüreğinden kan gitmek
[D] Büyük acı içinde olmak.
Yüreğine dert olmak
[D] Bir konudan dolayı devamlı üzülmek.
Yüreğine işlemek
[D] Büyük acı duymak. Söylenen bir söz yapılan bir hareket nedeniyle yürekten acı duymak.
Yüreğine su serpilmek
[D] Sevinçli, rahatlatıcı bir haber alarak ferahlamak. Yürekteki sıkıntısı hafiflemek.
Yüreğinin yağı erimek
[D] Üzülmek. Korkulacak, ziyan görülecek bir durumla karşılaşılacağı düşünülerek üzülmek, kaygılanmak.
Yüreği sızlamak
[D] Pek çok acımak, üzülmek.