Ya bu deveyi gütmeli, ya bu diyardan gitmeli
[D] Kişi bulunduğu çevrenin şartlarına uymasını bilmelidir. Eğer uyamıyorsa o çevreyi terk edip gitmelidir. Verilen görev mutlak yapılmalıdır, başka bir çare yoktur.
Ya devlet başa, ya kuzgun leşe
[D] Büyük bir serveti, büyük bir mevkiyi elde etmeyi göze alarak girişilen çabalann sonucu ya başarı veya büyük bir felâket ile sonuçlanır. Bunu göze almak gerekir.
Ya herrü, ya merrü [Ya herri ya merri]
[D] Karşıdaki zorluk nasıl olursa olsun, her güçlüğü göze alıyorum.
Ya huyundan, ya tüyünden
[D] İnsanlar dostluk kurdukları kimselerin tavırlarından, huylarından mutlak surette etkilenirler. Etkisi altında kalırlar.
Ya yardan geçmeli, ya serden
[D] Yan yana gelen, aynı zamanda gelen iki imkândan birini bırakmak zorunluluğu vardır.
Yabana atmak
[D] Önemsiz bulmak, önem vermemek.
Yabancı koyun kenarda yatar
[A] Toplumdaki kişiler kısa zamanda büyük yakınlık göstermedikleri için yeni gelenler yabancılık çekerler. Topluma yeni gelenler çabuk bir şekilde o toplumun kişileri ile kaynaşamazlar.
Yağ bağlamak
[D] Şişmanlamak, yağ tabakalarında fazlalaşmak. Semirmek.
Yağ ile yavşan, sirke ile tavşan
[A] Yemeğin iyi ve lezzetli olması için yemeğe konan harcın (katkı maddelerin) bol ve kaliteli olması gerekmektedir. (Yavşan acı lezzetli bir ottur. Bol yağ koyarsanız lezzetli bir yemek yapabilirsiniz.)
Yağ tulumu
[D] Şişman, vücudunda çok yağ olan.
Yağ yiyen köpek tüyünden belli olur
[A] Hiçbir sebep yokken yaşama düzeyi birden değişen, yükselen kişinin çaldığı, rüşvet aldığı, yolsuzluk yaptığı belli demektir.
Yağcılık etmek
[D] (Argo olarak) Dalkavukluk etmek. Karşısındakine övgü dolu sözler söyleyerek ondan bir çıkar beklemek.
Yağlı ballı olmak
[D] Araları çok iyi, senli benli olmak.
Yağlı kapı
[D] Çok ve iyi bir kazanç elde edilen yer, imkânları bol yer.
Yağlı müşteri
[D] Çok alış veriş yapan, çok para bırakan kimse.
Yağma Hasan'ın böreği
[D] Hakkı olan olmayan herkesin sömürdüğü, kapıştığı, kapanın elinde kalan mal. Sahipsiz kalmış.
Yağma yok
[D] Öyle bir şey olmaz, buna kimse evet demez.
Yağmasa da gürler
[D] Bir şey yapmadığı hâlde çaba sarf ediyormuş, iş yapıyormuş gibi görünmek.
Yağmur olsa kimsenin tarlasına yağmaz
[D] Elinde büyük imkânları olduğu, üzülüp sıkılmayacağını bildiği hâlde yine de kimseye yardım etmez.
Yağmur yağarken küpleri doldurmalı
[D] Eline geçen fırsatları değerlendirip mal ve para biriktirmek.