Verilmiş sadakan varmış
[D] Bir sıkıntıyı, bir belâyı, kötü durumu ziyansız savuşturmak, atlatmak.
Veresiye şarap içen iki kere sarhoş olur
[A] Veresiye almak kötü bir huydur. Alınan malın parası verilmediği için bir sıkıntı yaratır. Malın parası ödeninceye kadar bu sıkıntı geçmez. İleriki günlerde de borç ödenirken verilen para kişiye mal almadan para veriyormuş hissini verir ki bu da hoş bir durum değildir.
Verip pişman olmaktansa vermeyip düşman olmak iyidir
[A] Borç isteyen kimselere borç vermek doğru değildir. Borç verirseniz paranız gider geri geleceği, hele zamanında geleceği hiç belli değildir. Para sahibi üzülür sıkılır. Para verilmezse para isteyen kızar, belki darılır. Ama paraya bir şey olmaz. Hem para verip, hem de sıkılmaktansa para vermeyip karşımızdakini darıltmak daha uygun bir yoldur.
Verirsen doyur, vurursan duyur
[A] Yardım yapacaksanız gereken ölçüde yapınız. Kavga ediyorsanız etkili şekilde vurunuz ki üstünlüğünüz belli olsun. Yaptığınız işler amacı sağlayacak şekilde olmalıdır.
Vermeyince Mabut, neylesin Mahmut
[A] Tanrı kulunu yaratırken ona zenginlik, akıl gibi şeyleri vermemişse bu dünyada en zengin kimsenin bile yardım etmeyi düşünmesinden bir şey gelmesi mümkün değildir.
Vıdı vıdı etmek
[D] Durmadan konuşmak, etrafında bulunanları rahatsız edecek biçimde ara vermeden konuşmak.
Vız gelmek
[D] Önemsiz görünmek. Aldırış etmemek.
Volkan gibi patlamak
[D] Çok kızıp bağırmak, etrafa vurup kırmak, öfkelenmek.
Volta atmak
[D] Aşağı yukarı gidip gelmek, amaçsız dolaşmak.
Vur abalıya
[D] Güçsüz kimselere, yumuşak huylu kimselere her türlü güçlüğü yüklemek, o kişinin zarar görüp hırpalanmasına sebep olmak hâli.
Vur dedikse öldür demedik ya
[D] Yapmanızı istediğimiz bu işi çok zarar vererek yapıyorsunuz, istenmeyen şeyleri yapıp aşırı davranıyorsunuz.
Vur patlasın çal oynasın
[D] Aşırı derecede zevk ve eğlence içinde olup elindekini avucundakini bu uğurda harcayan kimsenin hâli, durumu.
Vurduğu çok ama öldürdüğü yok
[D] Büyük lâflar ediyor. Ettiği lâfların en küçüğü kadar bile harekette, eylemde bulunmuyor.
Vursam ölecek, vurmasam ekmeğimi elimden alacak
[D] İki durum ile karşı karşıyayım. İkisi de benim için zararlı sonuç verecek.
Vurucu güç
[D] Çok etkili silâhlarla donatıldığı için savaş gücü fazlalaştırılmış askeri birlik. Üniformalı birlik.
Vücut kocar, gönül kocamaz
[A] Vücut maddî bir varlıktır, yıpranır, eskir. Ama ruh manevî varlıktır. Eskimesi, ihtiyarlaması mümkün değildir. Hangi yaşta olursa olsun kişi gönlü sayesinde hep genç kalmayı başarabilir.
Vücudunu ortadan kaldırmak
[D] Öldürmek.
Vücuttan düşmek
[D] Zayıflamak.