Üç aşağı, beş yukarı
[D] Belirlenmiş bir sayıdan biraz fazla veya biraz az olarak, yaklaşık olarak.
Üç buçuk atmak
[D] Korku içinde bulunmak. Korkmak.
Üç elli, yaz belli
[A] Kasım ayının sekizinden sonra üç defa elli gün sayılırsa, nisan ayına, yani havaların ısındığı aya girmiş olunur. Soğuklar biter. Yaz mevsimi belirmiş olur.
Üç göç, bir yangının yerini tutar
[A] Bir yerden bir yere taşınma zahmetli ve ziyanlı bir iştir. Taşınma sırasında eşyalara yeterli ilgi gösterilse bile kırılanlar, parçalananlar, ziyan görenler ve kaybolanlar olabilir. Bu da büyük ziyan demektir. Böylece üç büyük ziyan ile karşılaşmış kimse yangından çıkmış kişi ile aynı zararı görmüş, çok büyük zarara uğramış gibi olur.
Üç kuruşluk eşeğin, beş paralık sıpası olur
[A] Kıymeti olmayan kimselerin ortaya koydukları da kendilerinden daha değersiz olur.
Üç nal ile bir ata kalmak
[D] (Alay için söylenir.) Bir büyük değerin çok küçük ve değersiz bir parçasını eline geçiren kimsenin bu büyük değerin tümüne sahip olmak istemesi, büyük imkânlar düşünmek, (düşünmesi.)
Üç otuzunda
[D] Yaşlı, ihtiyar.
Üç tuğlu vezir gibi
[S.G] Büyüklenmek, hürmet ve saygı görmeyi istemek.
Üçe beşe bakmamak
[D] (Alıcı ve satıcı için.) Çok fazla pazarlık etmeden alış veriş yapmak.
Ürümesini bilmeyen it, sürüye kurt getirir
[A] Bir toplulukta konuşmasını, davranmasını bilmeyen kimseler kendi başlarına dert açtıkları gibi etrafında bulunan kimseler için de çeşitli tehlikeler oluştururlar.
Ürüyen köpek ısırmaz
[A] Başkalarına kötülük yapmak isteyen, bunu amaçlayan kişiler, düşündüklerini etrafında bulunanlara belli etmezler, zamanı gelince beklenilmeyen bir biçimde uygularlar. Etrafına durmadan bağırıp çağıran, ortalığı gürültüye veren kimselerden genellikle kötülük gelmez.
Üst perdeden konuşmak
[D] İddialı, büyük sözlerle konuşmak. Yüksek ses tonu ile (yükseklerde) üstün olduğunu belli edercesine konuşmak.
Üstesinden gelmek
[D] Yapmaya giriştiği işi olumlu sonuçlandırmak, başarmak.
Üstü başı dökülmek
[D] Kıyafeti pek kötü, perişan durumda olmak.
Üstü kapalı olarak konuşmak
[D] Açık, kesin olmayan, dinleyenlerin görgü, bilgi ve kavrama güçleri oranında anlayabilecekleri bir biçimde söylemek.
Üstüme iyilik sağlık
[D] Tanrı beni böyle kötülüklerden korusun. Bu da olur mu, yapılır mı? (Anlamlarında.)
Üstünden atmak
[D] Bir iş kendisini ilgilendirmediği için ilgilenmemek. İşi yapmak istememek.
Üstünden dökülmek
[D] Giydiği elbise yakışmamak bol ve şekilsiz durmak.
Üstüne almak
[D] Ödev olarak kabul etmek, bilmek. Alınmak, huzursuz olmak.
Üstüne bir bardak su içmek
[D] Bir alacaklının alacağından umudunu kesmek. Alacağını alma imkânları kesin olarak kalmamak.