Nabza göre şerbet vermek
[D] Kişiliğini dahi gerektiğinde ikinci plâna atarak ortamın dilediği, hoşlandığı hareketleri yapıp hoş görünmek istemek. Sevgi kazanmak istemek.
Nabzını yoklamak
[D] Niyetlerini anlamaya çalışma. Gerçek düşüncesini anlamaya çalışmak.
Nal toplamak
[D] Bir yarışta en geride kalmak. Başarı gösterememek.
Nalıncı keseri gibi hep kendine yontmak
[D] Hep kendi çıkarını düşünerek hareket etmek. Hareketlerinde hep kendi çıkarını sağlayacak şekilde davranmak.
Nalları dikmek
[D] Ölmek. Hayvan için, ölmek. Kaba kimseler için, ölmek.
Namaza meyli olmayanın ezanda kulağı olmaz
[A] Bir işin bütününü istemeyen kimseler, o işin ayrıntıları ile hiç ilgilenmezler.
Namert olan yaptığı iyiliği başa kakar
[S.G] İyilik karşılıksız ve Tanrı adına yapılan iştir. Karşılığı manevîdir. Mükafatını da Tanrı takdir edecek ve verecektir. Yapılan iyilikten sonra "bunu ben yaptım demek", "ben yapmasaydım şöyle olurdu" demek iyilik yapılan kişiyi üzer, gururunu kırar. Böyle söylemektense hiçbir şey yapmamak daha iyidir. Bu bakımdan mert, efendi olan kimseler yaptıklarını söylemezler. Efendi olmayanlar ise yaptıklarını ortalıkta söylerler, hatta karşılık beklerler.
Namus belâsı
[D] İtibarını, namusunu, şerefini koruyabilmek için sıkıntıya katlanmak. Katlanılan sıkıntı, istenmeden kabul edilmek zorunda kalınan zarar.
Nasihat isteyen tembele iş bulursun
[A] Tembel kimseler kendisine söylenen işi başka türlü yorumlayıp bu yorum üstüne fikirler ileri sürerek o görevi yapmak istemezler. Veya kendisine söylenen işi başka bir biçimde yapmayı önerir.
Nasrettin Hocanın türbesi gibi olmak
[D] Kapalı gibi durduğu hâlde her tarafı açık olmak, muhafazalı olmamak.
Nazar boncuğu gibi
[D] Her yerde görünür, dikkat çeker durumda olmak.
Ne akar ne kokar
[D] Hiç kimseye ziyanı olmayan, faydası da olmayan, yararsız.
Ne baş belli ne ayak
[D] Her şey birbirine girmiş karışık durumda. Kimin ne olduğu, ne yaptığı belli değil.
Ne ekersen onu biçersin
[A] Kişiler hayatlarında, çevrelerine nasıl davranırlarsa, hangi tutum içinde olurlarsa öyle cevap alırlar. Yaşamı boyunca iyilik yapan bir kimse elbette ki iyilik bulacaktır. Tohumun iyisini eken, tarlasını iyi süren iyi ürün alacaktır.
Ne etliye karışır, ne sütlüye
[D] İçinde yaşadığı toplumun neşesine de kederine de katılmaz. Toplumda bulunup bulunmadığı belli olmayan.
Ne doğrarsan aşına, o çıkar karşına (kaşığına)
[A] Kişi çok çalışırsa gelecek günleri de başarılı olur. Kazancı bol olur. Az çalışırsa kazancı, başarısı da az olur.
Nekes ile cömerdin harcı birdir
[A] - 1 ya kıyar iyi şeyler alır, uzun zaman kullanır. Nekes | ise paraya kıyamaz kötü mal alır. Kötü mal kısa zamanda bozulduğu için nekes bir daha, bir daha almak zorunda kalır. Aynı mala verilen para cömerdin verdiği paranın tutarını çok çok geçer. Geçmese bile cömerdin harcadığı kadar olur. Bunun için cömert ile nekesin harcadıkları birbirine eşit olur.
Nerde akşam, orda sabah
[D] Belli bir yeri yok, neresini bulursa orada kalır, orada geceler.
Nerede birlik, orada dirlik
[A] Toplulukların arasında fikir birliği varsa anlaşma kolay olur. O toplumlar dirlik düzenlik içinde yaşarlar ve daima ileri giderler.
Nerede hareket, orada bereket
[A] Çalışmanın çok olduğu yerde bu çalışmaların sonucu olan ürünler de çok olur. Ürün çok olur, bereket çok olur. İnsanlar daha huzurlu daha mutlu ve başarılı olurlar.