Merhametten maraz doğar
[A] Kendilerine acıyıp iyilik yapılan kişiler bütün bütün tembelleşip iyilik edenin üstüne yıkılırlar. İyilik eden kendilerini uyardığında veya bu hâle dayanamayıp iyiliği kestiğinde de ona düşman kesilir, iyilik gördükleri kimseye söylemediklerini bırakmazlar. Bunun için iyilik yaparken çok dikkatli davranmak gerekir.
Merkebe altın semer vuruisa merkep yine merkeptir
[Ö] Eşeğe en süslü semer yaptınlsa, hatta bu semer altından yaptınlsa bu kıymetli eşya eşeğe değer kazandırmaz. Eşek eşeklikten kurtulup başka bir yaratık olmaz. Bunun içindir ki insanlar süslü elbiseler giyerek insanlıklarını iyiye götüremezler. Kötü insan süslü elbiseler içinde de kötü, iyi insan çul çabut içinde de iyidir.
Mesele çıkarmak
[D] Önemsiz bir konuyu öne çıkarıp problem yapmak. Anlaşmazlık çıkarmak.
Meteliğe kurşun atmak
[D] Hiç parası olmamak, kalmamak.
Meydan dayağı
[D] Eski yıllarda suçlulara herkesin gözü önünde bir meydanda atılan dayak.
Meydan okumak
[D] Hasmından korkmadığını belli ederek karşılaşmak istemek.
Meydan vermemek
[D] Fırsat vermemek. Bir kötü durumun olmasına fırsat vermemek.
Meydana gelmek
[D] Oluşmak, olmak.
Meydanı boş bulmak
[D] Korkulacak, engel olacak kimse olmadığını anlayıp istediğini yapmaya çalışmak.
Meyhaneciden kefil istemişler, bozacıyı göstermiş
[A] Toplumda uygunsuz işleri yapanlar kendi haklılıklarını, kendisi gibi uygunsuz işler yapanları göstererek savunmaya çalışırlar.
Meyveli ağacı taşlarlar
[A] Bilgisi, zenginliği veya hüneri ile toplum içinde yükselmiş kimselere hücum edenler, onları çekemeyenler çoktur.
Mezar kaçkını
[D] Çok zayıf kimse.
Mezar taşı ile öğünülmez
[A] Kişi kendi çalışmaları ve başarıları ile öğünmelidir. Kendisinden önce başarıya ulaşmış, bugün hayatta olmayan kimselerle öğünmek doğru değildir. Hele kendi bir iş yapmadan eskilerle öğünmek hiç de doğru değildir.
Mırın kırın etmek
[D] İstenilen bir işi yapmamak için çeşitli bahaneler uydurmak.
Mızrak çuvala sığmaz
[A] Toplulukta herkesin bildiği hakikatleri gizlemenin imkânı yoktur. Nasıl olsa bir gün duyulur.
Mide bulandırmak
[D] Kuruntuya düşürmek, şüphe uyandırmak. Kusacak hâle getirmek.
Midesi kaldırmamak
[D] Yediği maddeyi midesi sindiremediği için rahatsız olmak. Ayıplanacak bir şeyi yapmamak.
Mideye oturmak
[D] - meyip midede kalması ile verdiği rahatsızlık.
Mim koymak
[D] Unutmamak için gerekeni yapmak. Damgalamak. Kötü diye sınıflandırmak, öyle kabul etmek. Gerekli zamanda birine hatırlatmak için unutulmamasını sağlamak.
Minareyi çalan kılıfını hazırlar
[A] Çok büyük suçları işleyen kimseler de bu suçlarını gizlemek için önceden gereken bütün önlemleri alırlar.