Lâfla karın doymaz
[D] Boş lâflar ederek kendimizin ve ailemizin geçimini temin etmek mümkün değildir.
Lâkırdı ağzından dirhemle çıkmak
[D] Çok az konuşmak.
Lâkırdıyı ağzına tıkamak
[D] Konuşmasını yarıda kestirmek. Konuşturmamak.
Lâkırdıyı çiğnemek
[D] Uzun konuşup, istediğini tam olarak anlatamamak.
Lala paşa eğlendirmek
[D] Karşısında bulunan nazik kimseyi eğlendirmeye çalışmak. İşini bırakıp karşısındaki nazlı kimseyi eğlendirmeye çalışmak.
Lamı cimi yok
[D] Başka çaresi yok, karşı çıkmaya gerek yok, tereddüde gerek yok.
Lâtife latif gerek
[A] Kişiler ince, hoşa gider, nükteli olmalıdır. Şakalar karşısındakini kırmayacak biçimde olmalıdır. Şaka yapan kimse karşısındakini çok iyi anlamalı, kırmadan, incitmeden şaka yapabilmelidir.
Leb demeden leblebiyi anlamak
[D] Bir kimse daha söze tam başlamadan ne demek istediğini anlamak. Anlayışlı, zeki olmak.
Leke sürmek
[D] Suç atmak. Üstüne suç yüklemek. Kötülemeye, aşağılamaya çalışmak.
Leyleği havada görmek
[D] Çok gezen kimseler için söylenir. Bu yıl leyleği ayakta gördüğü için çok gezecek. Çok gezmesinin nedeni leyleği ayakta görmüş olmasıdır.
Leyleğin ömrü lâklâk ile geçer
[A] Aylak iş güç sahibi olmayan kimseler bütün günlerini orada burada boş lâflar söyleyerek boşa geçirmiş olurlar.
Leyleğin yuvadan attığı yavru gibi olmak
[D] Büyük yakınlık gördüğü yerden çevresinden uzaklaştırılmış olmak, hiç ilgilenilmemek.
Lisan gönlün tercümanıdır
[G.S] insanın gönlünde iyi duygular olabilir, bu duygular dünyanın en yüce duyguları da olabilir. Ancak bunların güzelliğini bilmek anlamak mümkün değildir. Konuşmalarımız gönlümüzün tercümanıdır. Onun içindir ki içimizin iyiliği çok güzel bir konuşmayla ancak karşımızdaki tarafından anlaşılır. Bu da iyi konuşmanın büyük değerini gösterir.
Lisan-ı hâl ile söylemek
[D] Uygun bir biçimde söylemek, tavır ve hareketleri ile de etkili olacak bir biçimde söylemek.
Lodosun gözü yaşlı olur
[A] Lodos rüzgârının sonunda mutlak yağmur gelir, yağar.
Lokma ağzında büyümek
[D] İştahsızlıktan veya herhangi bir nedenden dolayı çiğnediği lokmayı bir türlü yutamamak.
Lokma çiğnemeden yutulmaz
[A] Bir işin iyi sonuçlanması için gereken önem ve çalışma gösterilmelidir. Aksi hâlde iş istenildiği biçimde bitirilemez.
Lokma karın doyurmaz, şefkat artırır
[A] Bir kişiye yemek yedirmek, armağanlar vermek o kişinin ihtiyaçlarını karşıladığı için değil aradaki sevgiyi çoğalttığı için çok değerlidir.
Lokman bile çare bulamaz
[S.G] Derdi çok büyük. En değerli hekim bile derdinin çaresini bulamaz.
Lokmasını saymak
[D] Sofradaki kişinin yediklerine çok dikkatle bakmak, takip etmek. Ne kadar yiyeceğini hesaplamak, çok yiyeceğinden çekinip korkmak.