İçini dökmek
[D] Dert ve sıkıntılarını anlatmak.
İçini yemek
[D] Devamlı sıkıntı ve kaygı içinde yaşamak. Endişe duymak.
İçli dışlı
[D] Samimi, teklifsiz.
İçtikleri su ayrı gitmemek
[D] Çok samimi arkadaş olmak. İçli dışlı olmak.
İfrit kesilmek
[D] Çok öfkelenmek, kızmak.
İğne atsan yere düşmez
[D] Çok kalabalık.
İğne ile kuyu kazmak
[D] Büyük bir sabır göstererek, yeterli olmayan araçları kullanarak bir işi başarmaya çalışmak. Büyük bir sıkıntı içinde işini tamamlamaya çalışmak.
İğne ipliğe dönmek
[D] Çok zayıflamak.
İğne yemiş ite dönmek
[D] Çok zayıflamak, güçsüz kalmak.
İğneden ipliğe kadar
[D] En küçük ayrıntılara kadar. Bütün ayrıntılarına kadar.
İğneyi evvela kendine sok, çuvaldızı başkasına
[A] Kendisi en küçük bir sıkıntıya katlanamayan kimse, başkalarına çok daha büyük sıkıntı vermemelidir. Kendisi küçük kötülüğe katlanamayan, başkasına büyük kötülükler yapmaktan kaçınmalıdır.
İğreti ata binen tez iner
[A] Kendi malımız olmayan malzemeye güvenip bir işe başlamak doğru değildir. Malzemenin sahibi malını geri istediği zaman zor durumda kalır.
İğneli söz
[D] Dokunaklı söz. Etkileyici söz.
İhtiyarlık maskaralık
[G.S] Kişi yaşlanınca gücü azalır. Etrafındakiler değişik bir ortamda yaşadıkları için onun değerlerine pek aldırış etmezler. Bu da ihtiyar kimseyi daha çok üzer, yapmak istediklerini gücü yetmediği için yapamaz. Böylece yaşlı kimsenin pek çok günü arzuladığını elde edememekle geçer. Bu da ona üzüntü verir.
İki arada bir derede
[D] Şartlar ağır, hiç fırsat olmamakta. İki kişi veya iki olay arasında karar veremez durumda kalmak, bocalamak.
İki ayağı çukurda
[D] Pek yakın zamanda ölecek.
İki ayağını bir pabuca sokmak (koymak)
[D] Bir işin çabuk yapılması için bir kişiyi çok sıkıştırmak. Acele ettirmek.
İki ayaklı eşek
[S.G] Hiçbir zaman insanca davranışlarda bulunmayan. İnsana yakışır hareketleri olmayan.
İki ayaklı kütüphane
[D] Çok bilgili, çok şeyi bilen kimse.
İki cami arasında kalmış bînamaza dönmek
[D] İki seçenekten hangi birini seçeceğini bilememek, şaşkınlık içinde kalmak.