İcabına bakmak
[D] Gereken ne ise yapmak. Problemi ortadan kaldırmak, yok etmek.
İciğini ciciğini çıkarmak
[D] Didik didik ederek incelemek. En ufak ayrıntısını da unutmayarak incelemek.
İç etmek
[D] Başkasının malını kendine ayırıp ortadan kaldırmak.
İç güveyisinden hallice
[D] Durumun fena değil, oldukça iyi, iyi olabileceğim kadar iyiyim.
İçerisi Çıfıt çarşısı
[D] Fesat. İçi kötü duygularla dolu. Karamsar.
İçi açılmak
[D] İçinin sıkıntısı dağılmak. Sıkıntısı kalmamak. Ferahlamak.
İçi almamak
[D] Midesi bulanır gibi olmak, yemek yiyememek. Bir işi yapmak istememek.
İçi başka dışı başka
[G.S] Davranışları ile düşünceleri birbirini tutmaz. Söyledikleri ile yaptıkları başka olan.
İçi beni yakar, dışı eli
[A] Dıştan görünen her şey göründüğü kadar güzel olmayabilir. Dış görünüşüne aldanmak doğru değildir.
İçi cız etmek
[D] Üzüntü duymak, üzülmek.
İçi çekmek
[D] İstemek, arzu, istek duymak.
İçi daralmak
[D] İçini sıkıntı kaplamak. Bunalmak.
İçi dışına çıkmak
[D] Çok kustuğu için rahatsız olmak. Bozuk yolda giden bir araca bindiği için çok sarsılmak.
İçi ezilmek
[D] Çok acıkmak. Açlıktan midesi kazınmak.
İçi içine sığmamak
[D] Sevinmek. Sevinçten çok heyecanlanmak. Coşmak.
İçi kan ağlamak
[D] Belli etmeden çok üzülmek, üzüntü duymak.
İçinde ecinniler top oynuyor
[D] Çok sakin, hiç kimse yok.
İçinden pazarlıklı
[D] Sinsi. Düşündüğü kötülüğü kimseye hissettirmeden yapan.
İçine ateş düşmek
[D] Yüreği yanmak. Çok büyük bir acı içinde olmak.
İçine kurt düşmek
[D] Kuşkulu bir durum olmak. Bir kötülükten, bir zarardan şüphelenip kuşku içinde kalmak. Şüphelenmek.