Gözleri fal taşı gibi açılmak
[D] Şaşkınlık ve hayretten gözleri dışarı fırlar duruma gelmek. Çok açılmak.
Gözleri velfecri okumak
[D] Hileci, zeki ve kurnaz olduğu gözlerinden anlaşılmak.
Gözleri yollarda kalmak
[D] Özlenen bir kişinin gelmesini çok isteyerek beklemek. Geciken bir haberin ulaşmasını beklemek.
Gözü aç olmak
[D] Aç gözlü olmak, doymak bilememek.
Gözü açık
[D] Çok becerikli, işini yürütmesini bilen, becerikli. Açıkgöz.
Gözü açık gitmek
[D] Arzularına kavuşamadan, arzularını gerçekleştiremeden ölmek.
Gözü bağlı
[D] Etrafında olan bitenin farkında olmamak. Araştırmadan.
Gözü dönmek
[D] Çok öfkelenmek. Öfkesinden ne yaptığını bilememek.
Gözü ısırmak
[D] Tanır gibi olmak. Bir kişiyi tanır gibi olmak.
Gözü kapalı
[D] Düşünmeden. Etrafında olan bitenden haberi olmadan.
Gözü kızmak
[D] Çok öfkelendiği için gözüne bir şey görünmemek.
Gözü pek
[D] Cesur. Korkusuz.
Gözü sulu
[D] Her şeye, en önemsiz şeylere bile hemen ağlayan.
Gözünün üstünde kaşın var dememek
[D] Karşısındaki kişinin her davranışını hatasını hoş görmek.
Gözünden uyku akmak
[D] Çok uykulu olmak. Çok uykusu geldiği için gözleri kapanır gibi olmak.
Gözüne dizine dursun
[D] İyilik ve yardımlara karşı yaptığın nankörlüğün cezasını Tanrı versin.
Gözüne kestirmek
[D] Bir işi başarabileceğini kabul etmek, ummak. Arzuladığı bir şeyi elde etmek için düzenler kurmak.
Gözünü budaktan sakınmamak
[D] Tehlikelerden korkmamak, sakınmamak.
Gözünü toprak doyursun
[D] Ne kadar mal para sahibi olsa da tatmin olmuyor. Onun doyması ancak ölümü ile olacaktır.
Gözünün içine bakmak
[D] Gözüne bakmak. Üstüne titremek, isteklerini yerine getirmek için beklemek.