Faka basmak
[D] Tuzağa düşmek, kanmak, aldanmak.
Fakirlik ayıp değil, tembellik ayıp
[A] Toplum yaşamında bütün kişilerin zengin olması düşünülemez. İnsan fakir de olabilir. Ne kadar fakir olsa da çalışması gerekir. Fakir de zengin de olsa çalışmamak, başkalarının sırtından geçinmeye çalışmak, tembellik, kınanacak hâllerdir.
Fala inanma, falsız da kalma
[A] Fala inanmak doğru değildir, çünkü aslı yoktur. Ama insan yaratıldığından beri güzel şeyleri dinlemekten zevk alır, mutlu olur. Bunun için de fala bakanları hoş görüp, kınamamak lâzımdır.
Fare çıktığı deliği bilir
[A] Toplumun kabul etmediği kötü ve kirli işleri yapanlar sıkıştıkları zaman nasıl hareket edeceklerini nereye gideceklerini önceden hesaplarlar.
Fare deliğine sığamamış, bir de kuyruğuna kabak bağlamış
[D] Toplumda bir kişi kendisi zor durumda iken üstelik bir başkasının sorumluluğunu da almış yüklenmiş. Kendisi bir işi başaramayacak hâlde iken bir başka işi de başaracağım diyerek yüklenmiş.
Fare deliği bin altın
[S.G] Çok sıkışık durumda. Kaçacak yer hemen hemen yok, görünmüyor.
Fare düşse başı yarılır
[D] Her taraf bomboş. Yoksulluk hüküm sürüyor.
Fare gibi kaçacak delik arar
[D] Çok korkmak. Saklanmak istemek.
Fark edilmek
[D] Bulunduğu ortamda ayırt edilmek, görülmek.
Fark gözetmek
[D] Bir toplulukta bazı kimseleri diğerinden daha ilerde göstermek, ayrım yapmak.
Fasulye gibi nimetten sayılmak
[D] Kendini değerli bulmak, göstermek.
Faydasız baş mezara yaraşır
[A] Toplumun bir kişisi olanlar, topluma ve kendilerine faydalı bir iş yapmalıdırlar. Hiçbir iş yapmadan başkalarının sırtından geçinen kimseler ölmüş sayılırlar. Çünkü ölülerin de faydası yoktur.
Fazla aş, ya karın ağrıtır ya baş
[A] Çok yemek kişinin sağlığını kötü yönde etkiler. Bunun için kararında yemek, sağlığımıza dikkat etmek gereklidir.
Fazla mal göz çıkarmaz
[A] Elimizde bulunan malın fazlası ziyan edilmemelidir. Günün birinde bize lâzım olabilir. O zaman fazla olmadığı anlaşılır.
Fazla naz âşık usandırır
[A] Kişinin kaprislerine yakınları bir süre katlanabilir. Ama bu naz devam edecek olursa etrafındakilere de sıkıntı verir. Gün gelir bu nazı çekemez katlanamaz hâle gelirler. İsyan ederler.
Felce uğramak
[D] Hareket edemez olmak. Yerinde, hareketsiz kalmak.
Feleğin çemberinden geçmiş
[D] Pek çok şey görmüş, tecrübe kazanmış. Gözü açılmış. Açıkgöz.
Feleğin sillesini yemiş
[D] Büyük felâket ve zararlara uğramış.
Felek kimine kavun yedirir, kimine kelek
[A] Toplumda şanslı ve şanssız kişiler vardır. Şanslı kimseler mutluluk içinde yaşarlarken, şansı olmayanlar ne kadar çabalasalar arzuladıklarına kavuşamazlar.
Felekten kâm almak
[D] Hoş, güzel günler geçirmek. Dilediği, istediği gibi yaşamak.