Dost başa bakar, düşman ayağa
[A] Dost, dostunun yüzüne bakar, onun eksik taraflarını aramak aklına gelmez. Düşman ise baştan ayağa karşısındakini inceler. Pek küçük de olsa aksayan tarafını bulmaya çalışır.
Dost bin ise azdır, düşman bir ise çoktur
[A] Dost ne kadar çok olursa o kadar iyidir. Ama dost karşısındakinin açık tarafını aramaz. Düşman bir ise çoktur. Çünkü düşman karşısındakinin açık tarafını arar, bulduğu zaman da hiç ummadığımız zaman kötülük yapmaktan çekinmez.
Dost için çiğ tavuk yenir
[A] Gerçek dost, dostunun en sıkıntılı zamanında yanında olur. Onu zor durumda bırakmaz. Onun için bütün güçlükleri severek göğüsler.
Dost ile ye iç, alış veriş etme
[A] Özellikle paraya dayanan çıkarlar en yakın dostların bile arasını açar. Bunun içindir ki dostlarımızla iyi ve güzel zamanlar geçirip mutluluk duyabiliriz. Ama paraya dayanan çıkarları ortaya getirmemeliyiz. Dost ile alış veriş yapmamalıyız.
Dost kara günde belli olur
[A] İnsanın iyi günlerinde etrafında çok kişi olur. Dostlar da olur. Ama kişinin başına kötü bir olay gelince çok defa etrafındakilerin hepsi kaybolur. Kara günde kişiyi yalnız bırakmayan, dertleri ile dertlenip elinden gelen yardımı yapan, üzüntüleri hafifletmeye çalışan kişiler gerçek dost olduklarını belli ederler.
Dosta düşmana karşı
[D] Dostu üzmemek, düşmanı sevindirmemek için. (Ele güne karşı)
Dostlar alış verişte görsün
[D] Sonuç almayacak şekilde, gereksiz yapılan işlerde söylenir. Gösteriş yapmak için iş yapar görünmek.
Dostum beni ansın da o koz da çürük çıksın
[A] Dostlar birbirini daima hatırlamalıdırlar. Bu hatırlamanın büyük ve lüks maddelerle olması gerekmez. Küçük bir şeyle, bir tatlı sözle de olur. Yeter ki dost bunu ihmal etmesin, zamanında yapsın.
Dostun attığı taş baş yarmaz
[A] Dostun bizim arzu etmediğimiz gibi konuşması, davranması bizi üzmez. Her ne kadar istemediğimizi yapsa ve söylese de bizim iyiliğimiz için yaptığını bilir ses çıkarmayız.
Dört ayak üstüne düşmek
[D] Zor, tehlikeli bir durumdan kolayca hiç zarar görmeden kurtulmak, iyi bir fırsat elde etmek. Her zaman ve her ortamda hep kazançlı çıkmak.
Dört atanın dördü de hak
[A] Evlenen erkek ve] kadın eşinin ana ve babasını da kendi annesi ve! babası gibi bilip, kendi anne ve babasına gösterdiği sevgi ve saygıyı onlara da aynen göstermelidir.
Dört başı mamur
[D] Eksiksiz, kusursuz, mükemmel.
Dört duvar arası
[D] Ev içi. Kapalı yer.
Dört gözle beklemek
[D] Büyük bir sabırsızlıkla, istekle beklemek. Çok istemek, isteyerek beklemek.
Dudak bükmek
[D] Beğenmemek. Aldırmamak. Önem vermemek.
Dudak ısırmak
[D] Pek fazla şaşırmak. (Bir olay, bir durum karşısında)
Dumanı üstünde
[D] Çok taze. Çok yeni.
Durdu durdu turnayı gözünden vurdu
[D] Bekledi, beklemesini bildi. Sonunda istediği çok güzel şeyi elde etti.
Durup dinlenmeden
[D] Sürekli, devamlı olarak.
Dut ağacı yaprak açtı soyun, döktü giyin
[A] Dut ağacı mevsimi en iyi gösteren bitkidir. Yaprak açtığında havalar ısınmaya başlamıştır, soğuklar bitmiştir. Yazlık elbiseler giyinilebilir. Dut yaprağını döktüğünde ise yine mevsim değişmektedir. Soğuklar yavaş yavaş gelmektedir. Kışlıkları giyinmek gerekir.