Derede tarla sel için, tepede harman yel için
[A] Kıymetli mallarımızı çok iyi korumak lâzımdır. Bunları, tehlikeli olduğunu tahmin ettiğimiz yerlerden uzak tutmalı, korunmasına çalışılmalıdır.
Dereyi görmeden paçaları sıvar
[D] Yapılacak bir iş, bir çalışma için çok erken hareket etmek. Çalışma daha doğru dürüst plânlanmadan harekete geçmek, yapmaya çalışmak.
Dert ağlatır, aşk söyletir
[A] Derdi olan kimse derman bulamamaktan yakınır, ağlar. Âşık olan ise sevdiğinin özelliklerini, güzelliklerini verdiği sıkıntıları söyler, anlatır ferahlar. Problemlerimizi dikkatli ve soğukkanlı karşılarsak çözümleri de kolay olur.
Dertsiz baş olmaz
[A] Herkesin kendi çapında bir sıkıntısı vardır. Hiç kimse dertsiz değildir. Yoksul, zengin fark etmez. Kendine göre bir derdi vardır.
Dertsiz başını derde sokmak
[D] Durup dururken derde, sıkıntıya girmek. Sıkıntısı, derdi yokken, gereksiz bir biçimde sıkıntı, üzüntü verecek bir işe girmek.
Derviş dervişi tekkede bulur
[A] Her kişi kendini, kendine uygun yere gidecek şekilde ayarlamalıdır. Sosyal durumları ne ise kişiler o şekilde hareket ederlerse uyumlu ve başarılı olurlar.
Dervişin fikri ne ise zikri de odur
[A] Kişinin düşüncesi hangi doğrultuda ise uygulamaları da aynı doğrultudadır. Kişi kafasındakini uygulamaya gayret eder.
Deryada balık tutmak, deveyi hamuduyla yutmak
[D] Etrafında bulunanlara iyi, dürüst, olumlu görünüp aslında fazlaca hırslı olmak, büyük rüşvetler almak, büyük vurgunlar vurmak.
Deryadil ol ki rahat bulasın
[G.S] İnsan yaşamı süresince olumlu, iyi niyetli, hoşgörülü olursa olayları da öyle yorumlar ve hayata daha hoşgörülü bakar. Bu da onun ömrünü mutlu geçirmesini sağlar.
Destursuz bağa girilmez
[A] Yapılacak her iş için gerekli yerlerden izin almak lâzımdır. İzinsiz yapılan hareketlerin cezasını ise suçlu kimse ses çıkarmadan çekecektir, katlanacaktır
Deve bir akçeye, deve bin akçeye
[A] Kişinin maddî gücü varsa alacağı malın fiyatı çok da olsa alır. Maddî gücü yoksa istediği mal yok pahasına bile satılsa almak imkânını bulamaz.
Deve hamur yutar gibi
[S.G] Bir işi zorla ve kısa aralıklarla yapmak.
Deve kendi kamburunu görmez, karşısındakini görür
[G.S] Kişi kendi eksikliklerinin farkında olmadan başkasının kusurlarını bulur, onları kusurunu bulduğu kişiye söyler. Halbuki söylediği kusurlar kendisinde, etrafındakilerden daha fazla vardır. Bunun içindir ki insan, önce kendini bilmeli, sonra başkasına bakmalıdır.
Deve kırk yılda intikam almış, ne erken oldu demiş
[A] Hayatta öyle insanlar vardır ki kendilerine yapılan kötülüğü bir türlü unutmazlar. Aradan çok uzun yıllar geçse bile fırsat buldukları zaman hemen intikam alırlar.
Deve kini tutmak
[D] Unutulmayan, hiçbir zaman eskimeyen, hep taze tutulan kin, nefret.
Deveci ile dost olan kapısını büyük açar
[A] Sosyal durumu yüksek veya zengin kimselerle konuşup ahbaplık eden kimselerin, zamanı gelince onları konuk olarak ağırlayabilecek durumda olmaları, ona göre hayatlarına yön vermeleri gerekmektedir.
Devede kulak
[D] Çok önemsiz. Bir büyüğün en ufak parçası. Karşılaştırılan şeye göre çok önemsiz.
Deveden büyük fil var
[A] Bir toplulukta büyük olarak tanınan kişilerden de büyük olanlar vardır. Başarımızın yalnız bize ait olduğunu ve en büyük başarı olduğunu düşünerek gururlanmak doğru değildir.
Deveye boynun eğri demişler, (Nerem doğru ki) demiş
[D] Çok eksik ve kusurlu olan bir işde küçük bir tarafı eleştirmek gereksizdir. Hepsi kusurlu olan bir iş için eleştiri zaten gerekmez.
Deveyi havutuyla (hamuduyla) yutmak
[D] Etrafında çok kişinin bildiği bir konuda yasal olmayan bir yoldan çıkar temin etmek. Rüşvet almak. Kendi çıkarı için yarar sağlamak.