Dünyaya kazık kakmak
[D] Uzun yaşamak. Hiç ölmemek.
Dünyada mekansız ahirette imansız olmaz
[Ö] Dünyada en önemli şey kişinin günlük sıkıntılarını unutabileceği bir evinin, meskeninin olmasıdır. Ahirette ise sağlam bir inanca sahip olmak erişilecek mutlulukların en büyüğüdür. Kişi dünyada ev sahibi olmaya, yine dünyada ahiret için imanını pekiştirmeye gayret etmelidir.
Dünyada Van, ahirette iman
[G.S] Van dünyanın güzel şehridir. Görmek, yaşamak bir dünya mutluluğudur. Mutlak yapılmalıdır. Ama öteki dünya yani ahiret için iman, inanç gereklidir. Bundan dolayı bu dünyada ahiret için inancımızı kuvvetlendirmek de bir diğer görevimiz olmalıdır.
Dünyanın kaç bucak olduğunu bilmez
[D] Dünyada ne dalavereler, kötülükler, güçlükler olduğundan habersiz.
Dünyayı başına zindan etmek
[D] Sıkıntılı bir duruma girmesine sebep olmak. Kişiyi karamsar etmek. Acıya, yenilgiye uğratmak.
Dünyayı birbirine katmak
[D] Karıştırmak, karışıklık yaratmak. Dedikodu yaparak insanların birbirlerine düşman olmasını sağlamak.
Dürbünün tersi ile bakmak
[D] Bir olayı, bir şeyi olduğundan daha önemsiz görmek, küçük görmek. Az önem vermek. Fazla değer, önem vermemek.
Düşe kalka
[D] Yaptığı işde bazı günler iyi bazı günler kötü şartlar içinde sıkıntı çekerek yavaş yavaş işini tamamlamaya çalışmak.
Düşenin dostu olmaz
[A] Kişi zengin ve güçlü bir makamda ise etrafında pek çok kişi bulunur ve hepsi de ona dost görünür. Ama zenginliğini veya makamını kaybettiğinde, elinde imkânlar kalmadığında bu sözde dostlar onu derhal terk ederler. Kendi çıkarlarına uygun başka birinin etrafında toplanırlar.
Düşman çatlatmak
[D] Büyük bir başarı veya çok güzel davranışlar sergileyerek etrafındakileri kıskandırmak. Kendisi ile yarışma durumunda olanları üzmek.
Düşmanın karınca ise sen onu fil zannet
[A] Düşman kötülüğümüzü isteyen kimsedir. Ne kadar küçük olsa da bizi en zayıf zamanımızda yakaladığı takdirde büyük ziyan verir. Onun içindir ki düşmanımızı küçük görmemeliyiz. Hatta onu yeterince büyük görmekte yarar vardır. Çünkü önlemlerimizi ona göre alırız. Düşman da bize zarar veremez durumda kalır.
Düşte görse hayra yormamak
[D] Beklemediği bir zamanda çok güzel bir durumla karşılaşmak. Karşılaştığı bu duruma inanamamak.
Düşünceye dalmak
[D] Dalgın bir durumda düşünür olmak.
Düşünüp taşınmak
[D] Ele aldığı konuyu bütün yönleri ile incelemek.
Düt demeye dudak ister
[A] Bir işin iyi bir şekilde gerçekleştirilmesi için yetenek ve imkânlar gereklidir. Bunlar olmayınca o iş gerektiği biçimde yapılamaz.
Düttürü leyla
[D] Rüküş kadın. Dar, açık saçık, acayip giyimi ile dikkatleri çeken kadın.
Düz taban
[D] Uğursuz. Ayaklarının tabanı düz olan.