Dağ başından duman eksik olmaz
[A] Toplumlarda herkesin bildiği zenginliğe sahip olanlar ile yüksek mevkilerde bulunan kişilerin zenginliklerinin ve mevkilerinin getirdiği üzüntü ve sıkıntıları vardır. Bu sıkıntılar zenginlik ve yüksek makam devam ettiği sürece hemen hemen hiç eksilmez, zaman zaman da artar.
Dağ dağ üstünde olur, ev, ev üstünde olmaz
[A] En olmayacak şeylerin bir gün olması düşünülebilir. Ama bir mekân içinde iki ailenin beraberce yal şaması düşünülemez. Maddî imkânlar buna manj olur. Maddî imkânlar olmasa da iki aile arasında mutlak oluşacak geçimsizlikler, problemler buna imkân vermez.
Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur
[A] Birbirini çok seven dostlar, arkadaşlar ayrılmak zorunda kalsalar da bir gün gelir tekrar kavuşurlar.] Kavuşma ihtimalleri çok kuvvetlidir.
Dağ ne kadar yüce olsa, yol onun üstünden geçer
[A] Kişi ne kadar zengin, ne kadar da güçlü olsa kendinden daha zengin, daha güçlü bir kimse tarafından eleştirilmesi kaçınılmazdır. Bunun için hiç kimsenin kendini diğer kişilerden üstün görmesi doğru değildir.
Dağa çıkmak
[D] Mevcut hükümete baş kaldırmak. Dağlara çıkmak. İsyan etmek.
Dağdan gelip bağdakini kovmak
[D] Bir yere bir] işe sonradan gelip daha önce bu işde emek harcamış olanların yerini, işini almaya çalışmak, daha önce büyük emek vermiş olanları küçümsemek. Onların hakkını çiğnemek.
Dağına göre kar yağar
[D] Allah kullarına taşıyabilecekleri kadar sıkıntı verir. Tanrı insanlara, lâyık oldukları kadar, hak ettikleri kadar dert veya ferahlık verir.
Dağları devirmek
[D] Çok zor ve ağır işleri sonuçlandırmak, başarmak.
Dal budak salmak
[D] Çoğalmak. Büyümek, soyun büyüyüp çoğalması, genişlemesi.
Daldan dala konmak
[D] Sık sık iş değiştirmek. Sıkça fikir değiştirmek. Kararsız olmak. Bir işde, bir konuda sebat etmemek.
Dalı budağı sende, kökü bende
[G.S] Bir işin kazancından başkası yararlansa bile, o işin asıl sahibi gerçek başarının ve gururun da sahibidir.
Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı
[D] Bir konuda konu ile hiç ilgisi olmayan saçma sözler kullanıldığı zaman, sözün konu ile ilgisi yoktur anlamında söylenir. Sözde küçümseme anlamı vardır.
Dama taşı gibi oynatmak
[D] Çok sık olarak yer değiştirtmek.
Damarına basmak
[D] Kızdırmak. Bir kişinin zayıf tarafına dokunup onu kızdırmak.
Damdan düşen, damdan düşenin hâlini bilir
[D] Bir sıkıntıya uğramış olanlar, daha sonra bu sıkıntıya düşenlerin hâlini en iyi anlayanlardır.
Damdan düşer gibi
[D] Birdenbire, hiç beklenilmeyen bir zamanda, yersiz.
Damlaya damlaya göl olur
[A] Küçük şeyleri önemsizdir diyerek azımsamak doğru değildir. Küçük şeyler bir araya toplanınca büyük bir varlık meydana getirirler. Küçük şeylerin kıymetini bilmeliyiz. Önemsizdir diyerek ziyan etmemeliyiz. Bir kenara konan, ziyan edilmeyen küçük şeyler, gün gelir büyük bir problemin kolayca halledilmesini sağlar.
Danışan dağı aşmış, danışmayan yolu şaşmış
[A] Bilmediğini veya iyi bilmediği şeyleri başkalarına sorup öğrenen kimse, işi iyi ve çabuk bitirir. Sormak, fikir almak istemeyenler ise zorluklar içinde çabalayıp dururlar, başarı da elde edemezler.
Danışıklı döğüş
[D] Etrafında bulunanları aldatmak için daha önceleri anlaşmış kişilerin yeni karşılaşıyormuş, yeni anlaşıyormuş gibi davranmaları.
Dara düşmek
[D] Para sıkıntısı içinde kalmak. Parasız kalmak.