Ayak basacak yer olmamak
[D] Çok karışık dağınık olmak. Duracak, oturacak yer olmamak.
Ayak diremek
[D] Etrafında bulunan kişilerin etkisinde kalmayarak kendi tutumunu eksiksiz sürdürmek. Fikir ve davranışlarında direnmek.
Ayak divanı
[D] Olağanüstü durumlarda, özellikle savaş alanlarında olayın meydana geldiği yerde yapılan kısa toplantı.
Ayak takımı
[D] Aşağı tabaka. Eğitimi olmayan. Düşük karekterde, asalak.
Ayaklar baş, başlar ayak olmak
[D] Değersiz kimselerin yönetici, emir verici, değerli kimselerin ise yönetilen, emir alıcı olması.
Ayaklı canavar
[D] Yeni yürümeye başlamış, bulduğu her şeyi atıp kıran, zarar veren, küçük sevimli çocuk.
Ayaklı kütüphane
[D] Sorulan her soruyu cevaplayan. Çok şey bilen, çok okumuş çok bilgili kimse.
Ayakta durmak
[D] Sağlam olmak. Yıkılmamış, harap olmamış durumda olmak.
Ayakta kalmak
[D] Oturacak bir yer bulamamak. Durumunu koruyup, zarar ziyana uğramamak. Bir sıkıntıdan, fazlaca ziyan görmeden sıyrılmak.
Ayda kazandığını günde yer
[D] Hesabını bilememek. Kazandığından çoğunu kısa zamanda harcamak.
Ayranı kabarmak
[D] - mek.
Ayranım ekşidir diyen olmaz
[A] Her kişi neyi ele almışsa onun iyi olduğunu savunur. Mal satan en iyi malın kendisininki olduğunu, dostunu öven, en iyi dostun kendi dostu olduğunu savunur. Savunduğu kavramlar haklı olarak eleştirilse bile, o kişi bunları kabul etmez.
Ayvaz kasap hep bir hesap
[D] İş hangi yoldan gidilirse gidilsin nasıl yapılırsa yapılsın hep aynı şekilde olur, değişmez.
Az eli aşta gör, çok eli işte gör
[A] Yemek yapmak fazla ele ihtiyaç göstermez. Bir kişinin idaresinde hazırlanan yemek çok daha iyi olur. İş ise öyle değildir. Parçalara ayrılan işi ne kadar çok kişi paylaşırsa o kadar çabuk sonuç alınabilir.
Az söyle öz söyle
[D] Fazla konuşma, konuştuğun sözler yararlı ve bir işe yarar olsun.
Az tamah çok ziyan getirir
[A] Elinde bulunanlarla yetinmeyip daha fazlasını elde etmek için oraya buraya hücum edenler sonunda ziyana uğrarlar.
Az veren candan, çok veren maldan
[A] Yardım için bir sınır çizmek mümkün değildir. Malı az olan az yardım yapabilir. Malı çok olan yardım yaparken bunu görünce küçümsememelidir. Yardım içten, içtenlikle yapılır, severek yapılmalıdır.
Aza kanaat etmeyen çoğu hiç bulamaz
[A] Her çok azdan, azların biriktirilmesi ile meydana gelir. Az olanları küçük ve hor görenler çoğu elde etmekten ümitlerini kesmelidirler.
Azıcık aşım, kaygısız başım
[A] Elindekilerle yetinmesini bilen kişiler mutlu, huzurlu olurlar. Elindekilerle yetinmeyip daha çok, daha çok isteyenlerin içini hırs ve kin kaplar. Mutlu ve huzurlu olamazlar. İnsanlar huzurlu olmayı elindekiler ile yetinmekle] bulurlar.
Azraile bir can borcu kalmak
[D] Kimseden çe1kinmemek, kimseye borcu olmamak. Bir gün nasıl olsa öleceğine inanmak.